Bellek

Psikoloji bağımsız bilimsel bir disiplin olmadan önce birçok filozof bellek konusuyla ilgilenmiş ve ‘bellek hakkında nasıl bilgi edinebiliriz?’ sorusuna yanıt aramışlardır. Bellek teknik olarak, bilişin temel bileşenidir ve bu bağlamda bir süreç olarak bellek, geçmiş yaşantılara ait bilgiyi depolama ve geri getirmeden sorumlu dinamik mekanizmalar anlamında kullanılmaktadır. Bellek, yaşantımızda önemli bir yer tutmaktadır. İnsanın öğrenmesi, alışkanlıklar kazanması bellek sayesinde olur. Bellek olmasaydı, öğrenmenin bir anlamı, hatta belki de öğrenme olmazdı. İnsan karşılaştığı her problemi yeniden çözmek zorunda kalırdı. Bilinçli bir davranışta bulunamaz, düşünemez, bir iradesi de olmazdı.

Hafıza (Bellek) Nedir ve Nasıl Oluşur?

Belleği sınıflama girişimi ilk kez doğa felsefesi yaklaşımının kurucusu olan Descartes’le başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir . Descartes daha sonra hatırlamak istediğimiz bilgiler gibi, hatırlamak istemediğimiz bilgilerin (travmatik yaşantılar, çocukluk dönemi korkuları gibi) de zihnimizde iz bırakacağını (hatıra) ve bu izlerin gerektiğinde kullanılacağını (hatırlama) iddia ederken; Leibnitz, belleğin malzemeleri olan hatıraları hissedilebilen (sensible) ve hissedilmeyen (insensible) hatıralar şeklinde ikiye ayırmıştır.

W.James 1890 yılında yayınlanan ‘Psikolojinin İlkeleri’ isimli kitabında, bellek sistemlerini bilinçli zihinsel yaşantının destekleyici unsurları olarak tanımlarken, belleği birincil (primary) ve ikincil (secondary) bellek olarak sınıflandırmıştır. Birincil bellek, şu an yaşananlara ilişkin yakın hatıraları içerir, bu bellek türünde geri getirilmesi için fazla çaba harcanmayan bilgiler tutulur, ikincil bellek ise uzak geçmişteki hatıraları içerir, buradaki hatıraların geri getirilmesi için daha fazla zihinsel çaba gerekir. Bu bağlamda James’in birincil bellek ve bilinç arasında kurduğu paralellik bugün hala güncelliğini (kısa süreli bellek/çalışma belleği=bilinç) korumaktadır.

Hafıza, Bellek Nedir?

Modern psikolojinin kurucusu W.Wundt, yeni psikolojiyi, insan zihinsel sinirlerini kontrollu laboratuvar koşulları altında inceleyen alan olarak tanımlarken; modern duyum fizyolojisinin kurucusu ve aynı zamanda hocası olan H. von Helmholtzíun etki- sinde kalmış ve ilk Áalışmalarında duyu algılaması konusuna odaklanmıştır (Zangwill, 1990).

Bellek denilince akla gelen önemli isimlerden biri de Ebbinhgaus’tur.​​ Ebbinghaus’un deneysel bellek araştırmalarının temelinde hatırlama ve unutma yeralmıştır. Ebbinghaus, benimsemiş olduğu çağrışımcı felsefe öğretisiyle uyumlu olarak,uyarıcılar arasında yeni çağrışımlar kurulması ve aradan belirli bir süre geçtikten sonra kurulan çağrışımların hatırlanmasını kolaylaştıran ve zorlaştıran çevresel değişkenlerle, bunların etki derecesini, kendisinin denek olduğu araştırmalarla belirlemeye çalışmıştır (Boring, 1957). Bu araştırmalarda, hatırlama performansını etkilediğini düşündüğü değişkenlerin başında, ‘tekrar sayısı’,tekrar ve hatırlama arasında geçen süre ve hatırlanacak malzeme miktarı gelmektedir. Yaptığı bellek deneyleri sonucunda: (1) tekrar sayısı arttkça, (2) tekrar ile hatırlama arasındaki süre kısaldıkça ve (3) hatırlanacak madde miktarı azaldıkça hatırlama performansının artacağını göstermiştir. Uyarıcıların bir arada ve yakın olmasından kaynaklanan saf çağrışım bağının nasıl kurulduğunu deneysel olarak gösterebilmek için anlamsız heceleri kullanmıştır.

Psikolojinin Kuruluş Yıllarını İzleyen Dönemde Belleği Açıklama Girişimleri

  Bilimsel psikolojinin kurulduğu ve Ebbinghaus tarafından ilk deneysel bellek araştırmalarının yapıldığı 19.yy’dan bu yana uzun bir süre, bellek araştırmaları hatırlama ve unutma (algılanan uyarıcıları hatırlama ve unutma miktarı) ile sınırlı kalmıştır.İngiliz  Açağrışımcılarına göre, bilginin kaynağı duyumlardır. Zihinin temeli ise, duyumların zihinde kopyaları olan fikirlerdir (idea).Bir uyarıcı başka bir uyarıcı ile zaman ve mekanda duyum alanına birbirine yakın olarak girerse, aynı yakınlık onların zihinde oluşturduğu fikirler arasında meyda- na gelir ve bu fikirler arasında ëbağí kurulur. Kurulan bu bağa ‘çağrışım’denir.Dolayısıyla, hatırlamayı sağlayan çağrışımlardır. Zamanda ve mekanda yakınlık, benzerlik, zıtlık, şekil-zemin ilişkisi gibi ilkeler çağrışımı sağlayan faktörlerdir. Fikirler çağrışımların kuvvetine bağlı olarak zihinde yeniden canlandırılır. Bu bağlamda, çağrışım kuvveti fazla olan fikirler hatırlanırken, çağrışım kuvveti zayıf olanlar unutulur (Gökberk, 1985).

Bilişsel Psikoloji Bağlamında Belleğin Deneysel Yaklaşımla İncelenmesi

  1956 yılında, Milleríın kısa süreli bellek kapasitesini 7±2 birim olarak ölçtüğü araştırmanın yayınlanmasının ardından, bellek çalışmaları, bilişsel psikoloji çatısı altında yürütülmeye başlamıştır (Miller, 1956).Bilgi İşleme Yaklaşımının bilişsel psikoloji araştırmalarına damgasını vurduğu görülmektedir. Bilgisayarların yapı ve işleyişiyle insan zihninin yapı ve işleyişi arasındaki benzerlik üzerine inşa edilen bilgi işleme yaklaşımı, bilgisayarların insan zihninin incelenmesi için iyi bir model olabileceğini önermektedir.

Bilişsel Psikoloji Bağlamında Belleğin Kavramsallaştırılması

  Belleği davranışsal düzeyde incelemeye çalışan bilişsel psikologların, belleğin yapı ve işlevlerini açıklamak üzere önerdikleri kuramsal modeller ile bu modellere ait kavramlar (Örn., çalışma belleği, episodik bellek, semantik bellek, flaş bellek) soyutlayıcı ve kavramsallaştırıcı düşüncenin  ürünüdür. Bu nedenle, bellek ile ilgilenen araştırmacıların deneylerini düzenlerken ve/veya bulgularını yorumlarken bu gerçeği gözardı etmemeleri önemlidir. Zihinsel bir işlev olan bellek, diğer zihinsel işlevlerden ancak analiz amacıyla ve soyutlama yapılarak ayrılabilir (Fodor, 1986; Underwood, 1957). Bilişsel psikoloji kapsamında belleği diğer zihinsel işlevlerden ayırarak inceleyebilmek için, incelikli ve dakik deneysel desenler kullanılır. Ancak yine de yapılan ayırımlar, soyutlama ve kavramsallaştırma   ürünü olan belleği, aynı şekilde soyutlama ve kavramsallaştırma ürünü olan diğer zihinsel işlevlerden bağımsız hale getirmeye yetmeyebilir. Bu gerçek, belleği davranışsal düzeyde inceleyen bilişsel psikoloji araştırmalarının sınırlılığı olarak kabul edilmelidir. Ancak, bu sınırlılık, bilişsel psikologlar açısından olumsuzluk olarak değil aksine, belleği ve zihni farklı düzeylerde (biyolojik, fizyolojik, nörolojik, psikiyatrik, genetik, sibernetik vb) inceleyen disiplinlerle işbirliği yapmaya ve ortak araştırma projeleri ̧üretmeye yöneltecek itici güç olarak değerlendirilmelidir.

Yazar: Aytennur Kılınçoğlu

Sorumluluk Reddi: Söz konusu bu tür bilgiler Site’de yalnızca bilgilendirme amacıyla yayınlanmaktadır ve doktorunuz ya da eczacınızın tavsiyelerinin yerini almaz. Bu bilgiler hiçbir koşulda bir hastalığın veya fiziksel problemin tıbbi tanısını koymak için kullanılmamaktadır site üzerinden durumunuzla ilgili endişelerinizi ve sorularınızı sorabilirsiniz. Bununla birlikte her durumda doktorunuza ya da eczacınıza başvurmanız gerekir.